80 MODERN EDEBİYAT TEORİLERİNİN FELSEFESİ sanatı ve güzelliği ilgisiz zevkle temaşa ettiğimiz az veya çok durağan bir fenom en gibi görmüştür. K ant ın sanata dair bu kavrayışı, Çeklerin geliştirdikleri yapısalcılıkta, sanata yönelik tarihîlik kavramıyla ikinci plana atılmıştır. Zaten Çeklerin tarihsellik kavramı, sosyal değerler sistemini nesilden nesile nakleden estetiği, ahlâkî çatışm aları ve siyasal m ücadeleleri de içine alan bir kavramdı. Tarihsel ve çatışmacı bir sanat modeli olan bu model, sadece Kant ın gayri tarihî güzellik kavrayışıyla çelişmekle kalmaz; aynı zam anda'bnun çıkar gözetm eyen zevk veya çıkar gözetm eyen temaşa önerm esiyle de uyuşmazlık gösterir. Çünkü sosyal değişimi ve sosyal değerler sistemini nakletme görevi olan sanat eserleri, okurun, dinleyicinin veya seyircinin bir bölümüne m uhtem elen ilgisiz zevk vermezler. Buna karşılık, kurulu normlara, değerlere ve hiyerarşilerle zıt olan diğer sanat eserleriyle diyaloğa veya polem i ğe girmek suretiyle, kendi kendilerini belirli ölçüde tanımlarlar. Shelley ve Flaubert in eserleri, Harold Pinter ya da Thomas Bern- hard ın oyunları gibi sanat eserleri, estetik, ahlâkî veya siyasal çelişkileri birbirine karıştıracak, böylece kurulu kültürel düzeni m uhtem elen tahrip edecek, hatta ortadan kaldıracak nitelikte eserlerdir. M ukarovski nin teorisindeki sanatın diyalogcu ve polemikçi kavram ı Yirm ili ve Otuzlu yıllarda A vrupa da gelişen avangard estetikle yakın ilişkisi olan bir kavramdır. Bu bağlamda, M ukarovski sanat ve toplum arasındaki diyalektik çelişkiler üzerinde durm uştur.23 Onun çelişki tanımı, sadece sürrealistlerin ve fütüristlerin burjuva düzenine karşı isyanlarının kalıntısı olarak görülmemelidir. Aynı zam anda Çek avangardların en önemli teorisyenlerinden biri olan Karel Teige tarafından ileri sürülen iddiaların pek çok açıdan m ukabili sayılan bir tanımlamadır. Kültürel inkılabı savunan Teige, şu görüşleri ileri sürmüştür: poetizm (şiircilik) teorisine dayanan yeni şiir, kültürel inkılabın hizm etine tahsis edilm iştir. 24 Teige, burada avangard bir cereyan 25 J. Mukarovski, Dialekticke rozpory v modemim umeni' ( Modem Sanattaki Diyalektik Çelişkiler ): J. Mukarovski, Studie z estetiky, op. cit., s K. Teige, Poeme, monde, homme : Change 10 (1972), s
90 MODERN EDEBİYAT TEORİLERİNİN FELSEFESİ mmlanamayacağını ileri sürer. Çünkü mükemmel ve yegâne estetik norm olam ayacağı gibi, sanat eserine yönelik tek bir değerlendirme olyütü de yoktur. Edebî eserin güncelleştirilm esi süreci, eserin alıcı zihninde daim î değişime uğradığı bir süreçtir. Bu bakımdan eser çok yönlü bir değerlendirm eye tabi tutulacak bir nesne olarak okunabilir35. Burada güncelleştirme (actualisation) ve somutlaştırma (concrétisation) terim lerinin, ilk defa PolonyalI edebiyat eleştirm e ni Roman Ingarden tarafından kullanıldığını belirtelim. Bu terimler gelecek bölüm ce tartışılacaktır. Güncelleştirm e, edebî eserin tabakalarındaki sistem atik yoruma dayanan sem antik gücün ortaya çıkarılması dem ektir. Som utlaştırm a ise estetik nesneden gelen bireysel ve m üşterek faaliyet anlamına gelir Somutlaştırma, V odicka ya göre, eserin yapısı ve gelişimini sürdüren edebî norm arasındaki karmaşık ilişkinin bir sonucudur36. Yapının m alzem esel sembole karşılık geldiğini dikkate alırsak, edebiyat tarihçisinin görevi, farklı normatif, sosyal ve tarihsel bağlam lardaki estetik nesnelerin dönüşümünü tahlil etmek olmalıdır. Bu bağlamda, artık edebî tekâmülü (literârnt vÿvoj, Vodicka) otom atikleştirme (outomatisation) ile yeniden otomatikleştirme (de-outomatisation) arasındaki şekilsel bir diyalektik olarak görmek doğru değildir. Edebî tekâmül, edebî estetik nesneler ve edebiyat kavramlarıyla sürekli yeniden tanımlanan norm atif değişim in sosyal süreci olarak tanımlanabilir. Değişik dinler, değişik estetik anlayışlar, değişik siyasetler veya İncil de belirlenen ahlâk kuralları farklı sosyal gruplarda farklı bir şekilde ön plana çıkarılabilmektedir. Bunların dinî, edebî, feminist ya da tarihî nesneler olarak algılanm ası mümkündür. V odicka ya göre, edebiyat eleştirm eninin gerçek görevi edebî eserin farklı boyutlarını ve farklı tabakalarını ön plana alan estetik nesnelerin yapısını incelemek, edebî eseri bir estetik nesne olarak yorum lam ak ve açıklam aktır.37 Edebiyat eleştirmenleri sadece kişi 35 F. Vodiçka, Response to Verbal Art : L. Matejka and I. R. Titunik (eds.), Semiotics of Art. Prague School Contributions (Cambridge (Mass.), The MIT Press, 1976), s F. Vodiçka, Die Structu der literarischen Entwicklung (Munich, W. Fink, 1976), s a.g.e., s
diyalektik ve tarihsel materyalizmin alfabesi pdf download
98 MODERN EDEBİYAT TEORİLERİNİN FELSEFESİ G adam er in kavramsal hakimiyet açısıdan Hegel estetiğini eleştirmesi onun K ant a kısmî dönüş yaptığım doğrular niteliktedir. Gadam er deki bu dönüş kavramsal tanımlamaların dar kalıplarını aşacak bir sanatsal eğilim üzerinde ısrarla durduğu için esasen makul bir dönüştür. Metin kavramsal nakle direnç göstermekte, böylece metnin tiiketilemez özelliği ortaya çıkmaktadır.4 Daha önce de belirtildiği gibi Gadam er in K ant a dönüşü kısmî bir dönüştür. Çünkü O Hegel in estetik gerçeklik inancını Hegel ile paylaşmaya devam etm iştir. Fakat Gadamer özellikle şu soruları sorarken, tekrar Kant a dönüş yapmıştır? Gerçeklik kavramını, kavramsal bilgi uğruna korumak ne derece doğrudur? Sanat eserinin kendi içinde gerçeklik taşıdığını ve gerçekliğe sahip olduğunu kabul etmek o kadar zor mu?5 Bu iki dikkat çekici soruya G adam er in cevaplan oldukça açıktır. Gadamer, söz konusu soruları K ant ın ve H egel in görüşlerini sentezlem ek suretiyle cevaplandırm ıştır. Yani sanat uygun bir tarzda gerçeğin daim î arayışı olarak anlaşılabilir. Sanatın gerçeği, kavramsal açıdan tanımlanamaz. Bununla birlikte sanat gerçeği, çok anlamlı ve sonu gelm ez bir yorumlama kaynağıdır. G adam er in felsefesinde ileri sürülen gerçeklik, gerçeğin kavramsal dönüşlülük kalıbı olduğunu ileri süren Kant ve Hegel düşüncesine benzemez. G adam er in felsefesine göre, gerçek estetik tarihsel bağlam dan ortaya çıkar. Artık gerçek tek anlamlı bir tanımlama sistemi değil, açık tarihsel süreç, sanat eserinin iticilik işlevini yerine getiren sorgulama ve cevaplamaya dayalı sürekli diyalektik olarak görülür. Gadam er, edebî metni, tarihsel sorgulam aları ve bunlara verilen cevapları ortaya koyacak şekilde düzenlenen cevaplar manzumesi olarak kabul eder. N itekim Shakespeare nin Kral Lear başlıklı eseri, delilik ile aklıselim arasındaki ilişkiyi ele alan sorgulama gibi yorum lanabilir. Kral Lear gerçeği tarihte, herhangi bir zam anda yeniden okunabilen ve yeniden yorum lanabilen çok anlamlı cevaplandırmaya dayalı belirsiz bir şeydir. M uhtem elen kavram sal ta 4 H. G. Gadamer, Kleine Schriften II. Interpretationen (Tübingen, Mohrsiebeck, 1967), s H.. G. Gadamer, Truth and Method, op.cit., s
135 P E T E R V Z I M A uzaklaştırılmış bir öznenin dünya ile öznenin kendisi arasındaki boşluğu nasıl doldurduğu sorusuyla işe başlar. Bazı açılardan Heg el e de benzem eyen Lukacs, özne ile nesne arasındaki gerçeği savunarak (Prusya devletinin siyasal sistem inin savunulm ası), bir uzlaşmaya varılacağı görüşünü kabul etmez. Lukacs a göre, böyle bir anlayışla ancak ütopik gelecek yansıtılabilir. Lukacs, 1960 ta yazdığı eleştirel bir ön sözde, Roman Teorisi başlıklı eserinin, esasen Hegelci felsefeye ait bulguların somut olarak estetik problemlere uygulandığı ilk çalışm a olduğunu belirtm iştir.8 Bu uygulamaların zannedildiği kadar somut olmadığı doğrudur. Çünkü yazar Cervantes in Don K işot ve Flaubert in Education Sentim entaie (Duygusal Eğitim) başlıklı eserleri gibi bireysel rom anları, kavram sal sistem e bağlı olarak tanım lanan bilinç tipleriyle belirleme eğilimindedir. H egel in pek çok yerde yaptığı gibi, Lukacs da çok anlamlı edebî metni, tek yanlı tarihsel süreçlerle dengelemeye çalışmıştır. Lukacs, 1923 te yayım ladığı Tarih ve S ın ıf Bilinci başlıklı eserinde diyalektik materyalizme ters bir duruş benim sem esine rağmen, samimî olarak Hegelci kalmayı tercih etmiştir. Bu kitapta basılan m akalelerin çoğunda yazar, bütün sosyal ve tarihsel fenom enleri, tarih boyunca anlamlı bir bütünlük olarak biçim leyen istiflenmiş bütünlükler gibi algılayan Hegelci fikre doğru yaklaşmıştır. Bu bakımdan Lukacs in disiplini Lucien Goldm ann a benzemez. Çünkü Goldmann, karşılıklı olarak açıkladığı parça ve bütün arasında bir diyalektik olduğuna inanır. Genç Lukacs ise parçaların bütünün emri altına girdiğini ve birincisinin ancak İkincisiyle anlaşılabileceğini ifade eden Hegel fikrine sadık kalmıştır. Bu bakış, -diğer şeyler içinde- ahlâk ve sanat gibi sosyal fenomenlerin herhangi bir özerklik türünü ileri süremeyeceğine, fakat parçanın ve sosyo-tarihsel bütünlüğe ait parçaların sadece filozoflar tarafından tanımlanabileceğine işaret etmektedir. Lukacs ın Hegel 8 G. Lukacs, The Theory of the Novel (London, Merlin Press, 1970), s
160 MODERN EDEBİYAT TEORİLERİNİN FELSEFESİ liği görülmektedir. Yeni Hegelciler, gülünçlük (Vischer), materyalizm (Feuerbach) ve partizan siyaset (Ruge) dünyasına bir alternatif bulm ayı am açlam ışlar, böylece Hegelci sistem in baskıcı yönüne, m onologlarına ve aristokratik havasına karşı çıkmışlardır. Bakhtin in ve H egel in asi disiplinleri arasında belirli bir eğilim vardır. Bakhtin in bazı yazılarında Vischer in grotesk teorisini, Kierkegaard ı, B elinsky yi ve N ietzsche yi zikrettmesi söz konusu eğilim in varlığını değiştirmez. Nietzsche de görülen farklı menfî işaretler Rus yazar tarafından her zaman kullanıldığından dolayı, Nietzsche, Bakhtin için değerini hiçbir zaman kaybetmemiştir.39 Rainer Griibel, haklı olarak, Nietzsche nin daimî dönüş miti ile Bakhtin in karnaval dünyasındaki reenkamasyon fikri arasındaki benzerliği belirterek, bu iki düşünür arasındaki eğilimi doğru bir noktaya oturtmuştur. Bakhtin e göre, grotesk estetik için hayati öneme sahip olan reenkarnasyon anı (leh m o ment o f reincarnation) (...) Nietzsche nin daimî dönüş (eternal return) (...) ilkesini hatırlatır.40 Grübel, Bakhtin in grotesk mefhumunda geçen kararsızlığı da özellikle vurgular. Bir estetik ölçüt olarak kabul edilen grotesk, güzelliğin mukabili değil, kararsız bir güzellik-çirkinlik içinde güzellik ile çirkinlik arasındaki zıtlığın ihlâlidir. 41 B akhtin in üzerinde durduğu uç ve azaltılam az karışıklıktan yola çıkarsak, grotesk estetiğe dair bu dikkatler, B aktin in esasen, N i etzsche, Vischer, Feuerbach ve Stirner le ilişkili olduğunu gösterir. Bakhtin de, bu düşünürler gibi, zıtlıkların diyalektik birliğinden yola çıkar. Fakat O, Hegelci sentezlerin olasılığına ve tarihsel sistemin yapısına inanmaz. Tarihsel sistem de zaten Hegelci m onologda ve H egel in hakikat mefhum unda yer alan ve klasizmin yadigarı olan özne-nesne-ayniyet önerm esiyle terkedilmiştir. 39 Örneğin Nietzsche nin düşüncesini yarı bilimsel düşünce olarak değerlendiren M.M. Bakhtin in Literatumo-kritiçeskie stat (Moscow, Chudozestvennaja Literatüre, 1986) s. 41 e bakınız. 411 R. Grübel, Zur Ästhetik des Wortes bei Michail Bachtin, in: M. M. Bachtin, Die Ästhetik des Wortes (Frankfurt, Suhrkamp, 1979, s a.g.e. 159 2ff7e9595c
Comments